28 Temmuz 2009 Salı

insanlar kaybeder...
oyunları, eşyalarını, sevdiklerini, heyecanlarını...
ben gördüm ki bugün, ben de kaybetmişim.
çoğu şeyi kaybettiğimin bilincindeyim, ilk kez olan birşey değil.
ancak daha önce tek başınalığa, bir yabancıya, bir tüzel kişiye, hemde aynı anda kaybetmemiştim.
sadece ben değil, bir sürü hatıra ve anı da benimle birlikte yenildiler.
hem unutkanlığa hem de umursamamazlığa...

güneş yanıklarım geçti hep, ama başka şeyler hep onlar gibi olmak, tenimi, canımı yakmak istiyor.

güneş kremi sürmemek haricinde ne suçum var ki?

17 Temmuz 2009 Cuma

geçmişin hayaletleri

benim bir hayaletim vardı. birkaç kez gittiğini düşünmüştüm. ama o bir yerlerden çıkıp "bööö!" demeyi kesmedi. ben de her seferinde korktum.

uykumda da rahat bırakmadı beni. rüyalarımı kabusa çevirdi, uykumu çaldı. bazen ağlatarak, bazen kramplarla bazen de her ikisiyle uyandırdı beni. hiç bişi yapamasa da günümü mahvetti.

ancak bu kez onu yenmiştim. son seferinde yendiğimi söylediğimde bunu gerçekten kastetmiştim.

onu bu kez yendim!

o hiç gitmediği kadar ileri gitti, krampı yerleştirdi. ancak gülüyordum bu sefer! günümü bozamadı. uykumu da. krampım hafifleyince güldüm! katıla katıla değil belki ama içten bi şekilde güldüm.

bu kez ona geçiş yoktu! gerçekten tamamen yendim onu!artık benim korkularım değil, anılarım olacaksın!.. nıhahaha!

geçmiş, geçmişe aittir. orada kalmalılar. ben hayaletime nerde durması gerektiğini öğrettim.
bence sende denemelisin blogumu okuyan 3, bilemedin 5 kişi! ona nerede durması gerektiğini öğret! ona şu anda yaşadığını, geçmişin ise uzaklarda olduğunu öğret!

hadi!

13 Temmuz 2009 Pazartesi

2 yıl

2 yıl...
Son 2 yılım, daha önceden pek olmadığı gibiydi.
Biraz kazandım, çokça kaybettim.
Doldurmaya çalıştığım yerin boş olmadığını farkettim.
Beni mutlu edecek şeyler yerine üzenleri görmeyi seçtim.
Kendim karanlıkta, uzaktaki ışıklara bakıyorum.
Mecaz olarak değil, gerçekten öyle.
Uzun zamandan beri huzuru hissediyorum, yavaşça salladığım salıncakta.
Yanlış anlaşılmasın, huzuru salincak değil, bu karanlık, uzaklardaki ışıklar, hafifçe esen rüzgar veriyor.
Yatabileceğim bir diz, saçımı okşayacak bir el, hissettiğim eksikliklerim.
Onlarda olsa uyurdum mutluca.
Yada sessizce ağlardım, bilemem ki.
Hep erkekler ağlamaz dendi bize.
Üzüldüğümüzde sevindiğimizde hissettiklerimizi bastırmamız gerektiği öğretildi.
Çocuklarımızı bile uykularında öptük, kokladık.
Şimdi deseler "Neden ağlayacaksın ki?"
Gerçekten diyebilecek hiç bir net cevabım yok.
Tüm hayatımda neler beni bu derece yaralamış olabilir ki?
Sadece son 2 yılda yaşadıklarım-yaşayamadıklarım bile içimi çok acıtıyor.
Tüm hayatımı gözden geçirmeme gerek bırakmıyor, yetiyor.
İçimi, çünkü hep oraya atıldı.
Hep orada ezilmeye çalışıldı.
Hep orası muhattap oldu.
Belki ağlayıp, tüm yükümden kurtulmaktansa;
susup, hiç bilmediğiniz sahte gülümsememle yaşamaya devam ettim.
"Ne var ki bunda? Abartıyorsun! Anlamıyorum!" dedikleri şeylerin canımı ne kadar yaktığını hiç bilemediler.
Birikmiş sıkıntılarımın üstüne yenilerinin konması bir tarafa,
en çok ta beni anlamamalarına üzüldüm.
Sevdiklerimin, çok sevdiklerimin beni gerçekten anlamasını isterdim, şaşırmasını değil...
Biri gerçekten anlasa.
Birisi gerçekten görse.
Dizine yatırsa.
Saçımı okşasa.
Ben ağlasam, sonra da uyuyakalsam orada.
Uyandığımda yüklerimden arınmanın keyfini sürsem.
Rüzgar tüm vücudumu dolaşsa.
O tatlı serinlikle ürperse vücudum.
En mutlu üşümem olurdu.
Gözüm kapalı bir nefes alsam.
O nefesi canlı kalmak için değil, yaşadığımı anlamak için alsam.
Aldığım en güzel nefes olurdu.
Ellerime bakmaa çalışıyorum karanlıkta.
Çevresi aydınlık,
Serin,
Rüzgarlı,
Hafifçe sallandığım karanlıkta.
Şu anda beni bekleyen sadece yatağım var.
Kolları olsa sarılırmıydı acaba bana?
Ben her gece uyumadan önce ona sarılıyorum çünkü.
İnanıyorum, bir gün yatacağım bir dizim olacak.
O dizin sahibi, ayrıca sahip olduğu ellerinden biri saçımı okşayacak.
Bir gün ben de nefes alacağım!

2 yıl demiştim en başta.
Ama bahsetmedim hiç hakkında.
Eğer merak ediyosanız,
Gerçekten dinlemek,
En azından bilmek ediyorsanız...

Önce beni anlamanız gerek...

Ben burdayım, kimseyi de kovmuyorum.
Sadece gelin...